YAPAY ZEKA RÖNESANSI
Yapay Zekâ: Akıl mı, Tahakküm mü?
Nur Karabulut
Yapay zekâyı, 70 yıldan uzun süredir gelişen bir dizi iç içe geçmiş veya türetilmiş kavram olarak düşünebiliriz.
Peki, yapay zekâ ne işe yarar?
İçinde bulunduğumuz çağda yapay zekâ o kadar hızlı değişiyor ki, ne yapacağımızı tam olarak bilemiyoruz.
Faydalarını bildiğimiz yapay zekânın zararlarını ve nereye evrileceğini henüz tam anlamıyla ölçmüş değiliz.
Bir zamanlar sadece bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz robotların dünyayı ele geçirmesi fikri artık o kadar uzak görünmüyor.
Yapay zekâ laboratuvar sınırlarını aştı, devletlerin karar mekanizmalarına kadar sızdı.
Peki gerçekten biz mi onu yönetiyoruz, yoksa o mu bizi biçimlendirmeye başladı?
İnsanın Zekâsı, Makine Zekâya Karşı
Yapay zekâ ile insanlığın kadim bir hayalini somutlaştırıyoruz:
Hata yapmayan, yorulmayan, duygulardan arınmış bir akıl...
Bir doktorun gözünden kaçan ayrıntıyı yakalıyor, her öğrenciye özel öğrenme planı çıkarıyor, tarladaki toprağın neye ihtiyacı olduğunu bizden önce tespit ediyor.
Makine öğrenimi ve derin öğrenme algoritmaları; dolandırıcılık, sahte işlemler veya şüpheli giriş konumları gibi anormallikleri tespit edebiliyor.
Türkiye de bu alanda sessiz sedasız ilerliyor.
Bilişim Vadisi’nde desteklenen 30’dan fazla girişim, kamu ve özel sektöre yeni çözümler sunuyor.
Yapay zekâ artık bir “teknoloji modası” değil; üretimden yönetime kadar hayatın her alanında devrim yaratıyor.
Çoğumuzun vücudunda yapay organlar var ve cep telefonları birer uzvumuz haline geldi.
Yapay zekâ, veri toplama ve işleme gibi dijital görevlerden; depo stok seçimi veya üretim süreçleri gibi fiziksel görevlere kadar birçok rutin işi otomatikleştiriyor.
Bu sayede daha hızlı, doğru ve veriye dayalı kararlar alınabiliyor.
Yapay zekâ, insan hatalarını da azaltıyor. Özellikle cerrahi robotlar gibi alanlarda, tutarlı ve hassas işlemler sağlıyor.
Yapay zekâ becerilerine sahip çalışanların istihdamı en çok Hong Kong ve İspanya’da artıyor.
Önümüzdeki on yılda, yapay zekâ sayesinde üretkenliğin her iş kolunda artacağı öngörülüyor.
Bu artış, insanların yaşam standardını yükseltebilir, sağlık hizmetleri ve yoksulluk gibi alanlarda da iyileşmeler sağlayabilir.
Ancak bu gelişimden herkesin eşit faydalanamadığını da unutmamalıyız.
Yapay zekâ kullanan işletmelerde karar alma hızı ve verimlilik ciddi şekilde artıyor.
Bir anlamda, makineler artık sadece bizim yerimize çalışmıyor; bizim için de düşünüyor.
İşte burada önemli bir soru beliriyor:
Bir makine düşünebiliyorsa, insan olmanın farkı ne?
Önyargı ve Mükemmellik Arasında
Yapay zekâ hatasızlığı vadederken, insan eliyle sunulan verilerle öğreniyor.
Veride önyargı varsa, sonuç da önyargılı oluyor.
Bir işe alım algoritması geçmişin cinsiyetçi verileriyle eğitildiyse, kadın adayları geri çevirmesi şaşırtıcı mı?
Ya da bir suç tahmin programı bazı mahalleleri hep “potansiyel suçlu” ilan ederse?
Bu yalnızca bir kurgu değil.
Geçtiğimiz aylarda Elon Musk’ın “Grok” adlı yapay zekâ modeli, sosyal medyada taraflı içerikler ürettiği gerekçesiyle Türkiye’den engellendi.
Bu, tarihte bir ilk oldu.
Ve şu soru yeniden gündeme geldi:
Bir algoritma yanlış karar verdiğinde sorumlu kim?
Yazılımcı mı, şirket mi, devlet mi yoksa o veriyi besleyen toplum mu?
Bilişsel Tembellik
Bir diğer tehlike ise “bilişsel tembellik”.
Artık araştırmak yerine soruyor, sorgulamak yerine tıklıyoruz.
Yapay zekâ hız kazandırıyor ama düşünme refleksimizi köreltiyor.
Düşünmeyen birey sorgulamayan yurttaş demektir.
Sorgulamayan yurttaş ise demokrasinin en zayıf halkasıdır.
Sonuçta, makineleri akıllandırırken biz daha kolay yönetilen bir topluma dönüşebiliriz.
Yapay Zekâ Mesleklerimizi Elimizden Alacak mı?
Uzmanlara göre yapay zekâ meslekleri yok etmeyecek ama onunla birlikte çalışmak zorunluluk haline gelecek.
Doktor, avukat, gazeteci gibi meslekler yok olmayacak; fakat dönüşüme ayak uyduramayanlar geride kalacak.
Bu durum sadece gelir eşitsizliği değil, kültürel bir uçurum da yaratacak.
Eğitim sistemimiz hâlâ ezbere dayalı.
Çocuklarımızı yapay zekâ çağında sorgulayan bireyler olarak yetiştirebilecek miyiz?
Belki de en yakıcı soru bu.
Akıllı bir makine yüzünden işini kaybeden insanlar ne olacak?
Yapay zekâ seçimleri etkileyebilir mi?
Ya da gelecekte insanlara ihtiyaç duymadığını düşünüp bizden kurtulmak isterse?
Bilinçli Toplum ve Makine Çağında Aydınlanma
Bu soruların hepsi ciddi ve haklı endişelerdir.
Ancak bunlarla başa çıkabileceğimizi düşünmek için sebeplerimiz var.
Büyük yenilikler, her zaman beraberinde yeni tehditler getirmiştir — ve insanlık bunlarla baş etmeyi başarmıştır.
İlk otomobiller çıktığında kazalar oldu, ama otomobilleri yasaklamadık;
hız sınırları, trafik kuralları ve emniyet önlemleri getirdik.
Bugün beynin nasıl çalıştığını daha iyi biliyoruz ve insan bilişini taklit eden makineler geliştiriyoruz.
Yapay zekâ hâlâ embriyonik aşamada ama hem umut hem korku uyandıran bir alan.
Yapay zekâdan kaçmak çözüm değil.
Onu nasıl kullandığımızı seçebiliriz.
İnsan yeteneklerini geliştiren, güçlendiren bir yardımcı pilot olarak kullanabiliriz.
Bu da ancak bilinçli bir toplum ile mümkündür.
Kara kutu algoritmalar yerine şeffaf, hesap verebilir sistemler; izlenebilir algoritmalar tercih edilmeli.
Yapay zekâ okuryazarlığı artık temel bir vatandaşlık becerisi olarak öğretilmeli.
Çocukluktan itibaren “algoritmalar nasıl çalışır” anlatılmalı ve halk teknoloji okur-yazarı olmalıdır.
Öğrencileri, duygusal zekânın ve eleştirel düşüncenin değer gördüğü bir dünyaya hazırlamalıyız.
Zekâ bir güçtür,
ama vicdan olmadan o güç tehlikeye dönüşür.
Hitler’in de çok zeki olduğu söylenir; fakat neler yaptığı ortadadır.
Geleceğin cevabı, bugünkü farkındalığımızda gizli.
Ana Sayfaya Dön