Günümüz dünyasında hemen her köşe başında rastlanabilen bir durum haline gelen dilencilik, artık bir “meslek” olarak görülmeye başlandı. Toplumun bakış açısını ve ruh dünyasını derinden etkileyen bu durum, birçok kesimde vicdani ve sosyal çöküntülere neden oluyor.
Özellikle bedenen sağlıklı, çalışmaya elverişli bireylerin dilenciliği tercih etmesi, konunun en çok tepki çeken yönlerinden biri. Kimi kişiler, ihtiyaç sahibi olmamalarına rağmen bu durumu alışkanlık haline getirip doyumsuzlukla dilenciliğe devam ediyor. Hatta bazıları, elde ettikleri kazançlara rağmen bu yöntemi sürdürmeyi tercih ediyor. Bu durum, toplumun güven duygusunu zedeliyor ve bir insanlık ayıbı olarak değerlendiriliyor.
İyi niyetli vatandaşlar, sokakta karşılaştıkları dilencilere yardımcı olma refleksiyle hareket ediyor. Ancak sonrasında bu kişilerin aslında ciddi maddi imkanlara sahip olduğunu öğrenince büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu da toplumda “Siz çalışın, ben yiyeyim” şeklinde tehlikeli bir düşüncenin yayılmasına neden oluyor. İnsanların yardımseverlik duyguları istismar ediliyor, vicdanlar yıpranıyor, sosyal denge bozuluyor.
Uzmanlar ve sosyal hizmet çalışanları, bu soruna karşı devletin ve ilgili kurumların daha aktif rol alması gerektiğini vurguluyor. Dilencilik yapan bireylerin tespiti, eğitimden geçirilmesi ve topluma faydalı bireyler haline getirilerek iş gücüne kazandırılması için kapsamlı politikaların hayata geçirilmesi çağrısında bulunuluyor.
Toplumun vicdanını rahatlatacak, insan onurunu koruyacak ve sosyal dengeyi yeniden tesis edecek adımların atılması artık kaçınılmaz görünüyor.